20 Kasım 2007 Salı

Mekke Tarihi

ZEMZEM KUYUSU

ZEMZEMİN BULUNMASI

Kadınlar, yere kadar uzanan, bol ve ortası kemerli elbise şeklini Hz. İsmail'in annesi Hacer'den öğrenmişlerdir. O da İbrahim'in diğer hanımı olan Sâra'dan öğrenmiştir.

İbrahim (a.s.), Hacer'i ve kucağındaki henüz emme çağında olan İsmail'i getirtip Kâbe'nin yakınındaki zemzem kuyusunun bulunduğu alana yerleştirdi. O tarihte Mekke'de hiç kimse olmadığı gibi, etrafta su diye bir şey de yoktu. İbrahim hanımını oraya yerleştirmiş ve yanına azık olarak bir tulum hurma ve bir kırba su bırakmıştı. İbrahim onları bırakıp yoluna devam edince, hanımı ona: "İbrahim! Ne bir insan ne de başka bir şeyin bulunduğu bu vadide bizi terkedip nereye gidiyorsun?!" dedi. Hanımı bunu defalarca tekrar etmesine rağmen, İbrahim ona dönüp bakmadı. Bunun üzerine hanımı: "Allah mı sana böyle bir şey emretti?" dediğinde ise, İbrahim (a.s.): "Evet" diye cevap verdi. Hanımı bu cevap karşısında: "Öyleyse Allah bize sahip çıkar" dedi.

Sonra hanımı döndü, İbrahim (a.s.) da yoluna devam etti. Hanımının kendisini görmeyeceği bir tepeyi geçtikten sonra, Kâbe'nin olduğu yere dönerek, ellerini kaldırıp şöyle dua etti: "Ey Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, aile efradımdan bir kısmını Beyt-i Harem'in (Kâbe'nin) yanında ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir ve onlara rızık ver. Umulur ki bu nimetlere şükrederler" (İbrahim Suresi 37. Ayet).

Hacer oğlunu emziriyor ve yanındaki sudan içip hayatını sürdürmeye çalışıyordu. Mataradaki su bitince küçük yavrusu susadı. Anne kıvranan çocuğuna dayanamayıp su aramaya koyuldu. En yakın yer olarak Safâ tepesini gördü. Üzerine çıktı ve etrafına bakınıp birilerini görmeye çalıştı. Ama ne yazık ki hiçbir kimseyi göremeyince Safâ tepesinden inip vadiyi geçti, sonra Merve tepesine geldi. Aynı şekilde tepeye çıkıp birilerini görmek umuduyla etrafa bakındı, ama yine hiç kimseye göremedi. Bunu tam yedi defa tekrarladı.

Merve tepesine yaklaştığında bir ses duydu ve evhama kapılarak o sese: "Sus be!" dedi. Sonra kulak kabarttı ve aynı sesi duydu; bu defa şöyle karşılık verdi: "Duydum seni, var mı bir yardımın?!" Bundan sonra, zemzem kuyusunun olduğu yerde bir melek beliriverdi. Melek, kuyruğu (başka bir rivayette kanadı) ile toprağı kazmaya başladı. Sonunda su çıktı. Anne suyun içine girip elleriyle: "Ha, işte böyle" dedi ve kırbasını o sudan doldurmaya başladı. Su durmadan kaynıyordu. İçip oğluna da içirdikten sonra melek ona: "Sakın helak olacağım diye korkma; zira burası Allah'ın evinin yeridir ve onu bu çocukla babası inşa edecektir. Allah, hiç bir zaman kendisine yakın olanları (ehlini) helak etmez" dedi.

Çok geçmeden, Cürhüm kabilesinden bir grup gelip Mekke'nin aşağı tarafında konakladılar. Bir şeyler arayan bir kuş gördüklerinde: "Bu kuş kesin su arıyordur, ama biz bu vadide su olmadığını adımız gibi biliyoruz" dediler. Bunun üzerine kuşun olduğu yere bir kaç adam gönderdiler. Adamlar oraya vardıklarında suyu gördüler. Hemen dönüp kabilelerine durumu haber vermeleri üzerine göçlerini alıp oraya gittiler. Suyun yakınında konaklamak üzere Hacer'den müsaade istediler. Hacer de: "Evet, konaklayabilirsiniz, ancak bu suda bir hak iddia etmeyeceksiniz" dedi. Cürhümlüler bu şartı kabul ederek, suyun civarına yerleştiler.

ZEMZEM KUYUSUNUN YENİDEN KAZILMASI

Abdulmuttalib bir gün Hicr-i İsmail'de uyurken rüyasında kendisine şöyle denildi: "Berra'yı kaz!" Bunun üzerine: "Berra nedir?" dedi. İkinci gün aynı yerde uyurken bu defa kendisine: "Madnûne'yi kaz!" denilince o: "Madnûne nedir?" dedi. Sonra rüyasında duyduğu ses kayboldu. Ertesi gün dönüp aynı yerde uyuduğunda üçüncü kez aynı sesi duydu. Bu defa kendisine: "Taybe'yi kaz" dendi. O ise: "Taybe nedir?" diye aynı şaşkınlıkla cevap verdi. Dördüncü gün aynı yerde kendisine: "Zemzemi kaz!" ddendiğinde: "Zemzem nedir?" diye karşılık vermesi üzerine kendisine: "Bitmek tükenmek bilmeyen bir şeydir" denildi ve sonra kendisine kuyunun yeri gösterildi.

Abdülmuttalib kendisine tarif edilen yeri kazmaya başladı. Kureyş ona: "Ne yapıyorsun Abdülmuttalib?" deyince o "Zemzem kuyusunu kazmam istendi" diye karşılık verdi. Kuyu açılıp içindeki iki ceylan heykelini gördüklerinde onun doğru olduğunu anladılar.


KABE’NİN İNŞASI

İBRAHİM (A.S.)'İN KABE'Yİ İNŞA ETMESİ

Kâbe, Kur'an-ı Kerim'de adı geçen tek binadır.

İbrahim (a.s.) Mekke'ye, Allah Teala'nın, Kâbe'yi inşa emrini yerine getirmek için geldi ve oğlu İsmail'e: "Yavrucuğum, Allah Teala bana bir şey emretti" dedi. Bunun üzerine İsmail: "Rabbin ne emrediyorsa yerine getir babacığım" dedi. İbrahim (a.s.) da ona: "Bu konuda bana yardımcı olur musun?" diye sorunca, İsmail (a.s.): "Elbette olurum babacığım" diye cevap verdi. Bunun üzerine İbrahim (a.s.) yüksek bir yere işaret ederek: "Allah Teala, bana burada bir bina inşa etmemi emretti" dedi. İşte orada Kâbe'nin duvarlarını inşa ettiler. İsmail (a.s.) taş taşıyor, İbrahim (a.s.) da duvarları örüyordu. Duvar insan boyu yükseldiğinde, İsmail (a.s.) getirdiği taşlardan bir merdiven yaptı. İbrahim (a.s.) bu yığın taşların üzerine çıkıp İsmail (a.s.)'ın uzattığı taşları örüyor ve şöyle dua ediyorlardı: "Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur, şüphesiz Sen hem işitir, hem bilirsin. Rabbimiz! İkimizi sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olan bir ümmet ver. Bize naasıl ibadet edeceğimizi göster, tevbemizi kabul buyur; çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan sadece Sen'sin. Rabbimiz! İçlerinden, onlara senin ayetlerini okuyan, Kitab'ı ve Hikmet'i öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu sen Aziz ve Hakim'sin." Ve sonunda Allah Teala, Kâbe'nin inşasını tamamlamayı onlara nasib etti.

Kâbe'nin İbrahim (a.s.)'dan önce inşa edilmiş olduğu hususunda hiçbir sahih rivayet yoktur. Kur'an-ı Kerim'deki "Hani bir zamanlar İbrahim'e Kâbe'nin yerini hazırlamış ve ona şöyle demiştik: ..." (Hac, 26) ayetini; veya: "Hani bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Kâbe'nin temellerini yükseltiyor ve:..." ayetini (Bakara, 127) bu konuda delil olarak ileri sürenlerin kastettiği mana şudur: Kâbe'nin yeri Allah Teala'nın ezelî ilminde takdir edilmiştir, dolayısıyla yeri bellidir; ancak Kâbe'nin inşası, İbrahim (a.s.) ile oğlu İsmail (a.s.) tarafından gerçekleştirilmiştir. Tarihi olarak bu zaman diliminden öncesine ait bilgi ve rivayetler Benî İsrâil(Yahûdi ve Hristiyan) kaynaklarından nakledilmektedir ki, kural olarak, bunları ne doğruluyor ne de yalanlıyoruz. En doğrusunu sadece Allah bilir!

İBRAHİM (A.S.)'İN İNŞA ETTİĞİ KABE'NİN ÖZELLİKLERİ

- Yüksekliğini dokuz zirâ, (bir zirâ yaklaşık seksen cm.dir.)

- Hacerü'l-Esved'ten Rükn-i Şâmî'ye kadar uzunluğu otuziki zirâ,

- Rükn-i Şâmî tarafındaki Altınoluk'tan Rükn-i Garbî'ye kadar eni yirmi iki zirâ,

- Rükn-i Garbî'den Rükn-i Yemânî'ye kadar uzunluğu otuzbir zirâ,

- Rükn-i Yemânî'den Hacerü'l-Esved'e kadar olan eni de, yirmi zirâ olarak inşa etmiştir.

Kapısını yer seviyesinde yapmış, ancak onu takmamıştır. Tübba Himyerî Kâbe'ye bir kapı yaptırmış ve bundan sonra kapı kapatılmıştır. Hz. İbrahim'in inşa ettiği Kâbe'nin orta kısmı genişçeydi. Sadece Yemâniyyân diye bilinen iki köşesi vardı. Kâbe'nin Hicr (kuzey) tarafı ise köşeli değil de, yarım daire şeklinde yuvarlak yapılmıştır ki, şu anki haline benzemektedir. Kâbe'yi inşa ettiği esnada İbrahim (a.s.)'ın yüz yaşında olduğu rivayet edilirse de ancak doğrusunu en iyi Allah bilir!

MELEKLERİN KABE'Yİ İNŞASI

Yüce Allah meleklere şöyle buyurmuştu: "Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım." Bunun üzerine melekler: "Ey Rabbimiz! Yerüzünde bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?! Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz!" (Bakara, 30) dediler.Allah'ü Tealâ:"Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." Melekler bu sözleriyle önce, Allah Tealâ'ya bir itirazda bulunduklarını, bu yüzden de O'nun kendilerine gazaplandığını düşünmüş ve hemen kendilerini toparla¤¤¤¤¤ O'na sığınmış, gazabından korkarak huşû ve niyaz içinde O'na yalvarmaya başlamışlardır. Arkasından Allah Tealâ, onların Arş'ın etrafında tavaf etmelerine nazar kılmış ve üzerlerine rahmet sıfatı tecelli etmiştir. Bunun üzerine Yüce Allah Arş'ın altına bir ev bina etmiş ve onu, "Beytü'l-Ma'mûr" diye isimlendirmiştir. Sonra meleklere: "Arş'ı bırakıp bu evi tavaf edin!" demiş, onlar da orayı tavaf etmeye başlamışlar. Bundan sonra melekler, her gün, yetmişbin kişilik bir grupla tavaf ediyor ve ikinci defa tavaf etme sırası bulamıyorlardı. Sonra Allah Teala yeryüzüne melekler gönderip onlara: "Bana, yeryüzünde, bu evin benzeri başka bir ev inşa edin" buyurmuş sonra da, bazı kullarına, meleklerin Beyt-i Ma'mûr'u tavaf etmeleri gibi, bu evi tavaf etmelerini emretmiştir.

ADEM (A.S.)'IN KABE'Yİ İNŞASI

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Allah Teala Adem ve Havva'ya vahyedip onlara: "Benim için bir ev inşa edin" diye emretmiştir. Cebrail (a.s.) onlara bir plan çizmiş, onlar da evi inşa etmeye başlamışlar; Adem temeli kazıyor, Havva da toprak taşıyormuş. Su seviyesine geldiklerinde, alttan: "Ey Adem! Yeter artık" diye nidâ edilmiş.

Adem (a.s.) evi bitirdiğinde, Allah Teala, ona evi tavaf etmesi için vahyetmiş. Ona şöyle denilmiştir: "Sen ilk insansın, bu ev de ilk evdir" Asırlar geçtikten sonra, İbrahim (a.s.) evi yeniden inşa etmiş. Dolasıyla Kâbe'yi ilk bina edip onda ilk namaz kılan ve tavaf eden Adem (a.s.) olmuştur.

ŞİT (A.S.)'IN KABE'Yİ İNŞASI

Adem (a.s.) vefat ettikten sonra, onun oğulları Kâbe'yi toprak harcı ve taşlarla inşa ettiler. Kâbe'yi inşa edenin Şît (a.s.) olduğu nakledilir. Nuh (a.s.) devrine gelip tufan onu yerle bir edinceye kadar, Kâbe nesilden nesile inşa edilerek asırlar boyu varlığını sürdürmüştür.

Vehb b. Münebbih'e isnad edilen bazı israilî haberlerde, "Adem (a.s.)'ın, Kâbe'nin olduğu yere bir çadır kurduğu, vefat ettikten sonra da, oğullarının bu çadırı yıkıp yerine Kâbe için ilk binayı inşa ettikleri" rivayet edilir.

* Yukarıda zikredilen ve meleklerin, Adem ve Şît (a.s.)'ın Kâbe'yi inşa etmelerine dair olan üç görüşün dayandıkları hiç bir delil yoktur.

Biz, bu görüşlerin zayıf olduğuna parmak basmak ve alimlerin çoğunluğu nezdinde, Kâbe'yi ilk inşa edenin İbrahim (a.s.) olduğunu vurgulamak için bunlara yer vermiş bulunuyoruz.

Amâlika Kabilesinin Kâbe'yi İnşası:
Hz. İbrahim ve oğlu İsmail'in, Kâbe'yi inşa etmelerinin üzerinden asırlar geçtikten ve Kâbe yıkıldıktan sonra, Amâlika kabilesi onu yeniden inşa etmiştir.

* Kaynakların büyük çoğunluğunda bu inşa hakkında ayrıntılı bilgi mevcut değildir.

CÜRHÜM KABİLESİNİN KABE'Yİ İNŞASI

Kâbe'nin Amâlika kabilesi tarafından inşa edilmesinden sonra asırlar geçmişti. Daha sonra Mekke'nin üst yamaçlarından gelen sellerle Kâbe'nin duvarları çatlamış, ancak yıkılmamıştı. Bunun üzerine Cürhüm kabilesi, duvarları restore etti ve akan sellerle Kâbe arasına bir duvar çekti. Bir başka rivayete göre de, seller Kâbe'yi tamamen yıkmış Cürhüm kabilesi de restore ederek, onu,İbrahim (a.s.)'ın inşa ettiği şekle geri çevirmiş ve binaya iki kapı ile bir kilit takmıştır.

KUSAY BİN KİLAB'IN KABE'Yİ İNŞASI

İbrahim (a.s.)'dan sonra Kureyş kabilesinden, Kâbe'nin binasını ilk defa yenileyen Kusay b. Kilab olup kendisi, hurma dalları ve ahşaptan Kâbe'ye bir çatı yapmıştır. A'şâ şöyle der:

"Övgülerim Şâm diyarındaki rahibe,

Dedesi Kusay ve Cürhüm oğlunun inşa ettiği Ev'e."

KUREYŞ'İN KABE'Yİ İNŞASI

Hz. Peygamber (s.a.v.) delikanlılık çağına girdiğinde (zayıf olan bir başka görüşe göre de yirmibeş yaşlarında olduğunda) bir kadın Kâbe'de tütsü yakmış, derken bir kıvılcım Kâbe'nin örtüsüne sıçra¤¤¤¤¤ onun yanmasına sebep olmuş. Bunun üzerine Kureyş'liler Kâbe'yi yıkmış ve yeniden inşa etmişlerdi. İnşa esnasında, Hacerü'l-Esved'in hangi kabile tarafından yerleştirileceği hususunda aralarında anlaşmazlık ortaya çıkmış. Bunun üzerine birbirlerine: "Gelin, Benî Şeybe kapısından bize doğru gelen ilk kişiyi hakem tayin edelim" dediler. İlk gelen Hz. Peygamber (s.a.v.) oldu ve onu hakem tayin ettiler. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir bez parçası getirilmelsini emretti, sonra Hacerü'l-Esved'i alıp bezin ortasına koydu, arkasından her kabilenin reisini çağırıp çarşafın bir köşesini verdi ve kaldırmalarını istedi, sonra kendisi alıp Hacerü'l-Esved'i yerleştirdi. Kureyşliler Kâbe'nin içine iki sıra halinde altı sütun yerleştirdi.

Kureyşliler, Ebu Huzeyfe b. Muğîre'nin teklifi üzerine Kâbe'nin kapısını yerden yüksek yaptılar. Ebu Huzeyfe teklifini şöyle dile getirmişti: "Efendiler! Kâbe'ye sadece merdivenle girilebilmesi için kapısını yerden yüksek yapın. O zaman sadece girmesini istediğiniz kimseler oraya girebilir; şayet istemediğiniz birisi girecek olursa, onu tekmeler ve yere düşürürsünüz ve bu durum, bütün görenlere ibret olur!" Kureyşliler bu teklifi yerine getirip Kâbe'nin duvar yüksekliğini dokuz zirâdan onsekiz zirâ‘a çıkardılar. Bunun yanında Hz. İbrahim'in attığı temelin altı zirâ'ını Hicr'e eklemek suretiyle, onu kısaltma yoluna gittiler. Bununla, Kâbe'nin binası, Hz. İbrahim'in yaptığından altı zirâ eksilmiş oldu.

ABDULLAH BİN ZÜBEYR'İN KABE'Yİ İNŞASI

Kâbe, Yezid b. Muâviye zamanında yanıp başına beklenmedik şeyler geldiğinde, Abdullah b. Zübeyr hacılar gelinceye kadar Kâbe'yi olduğu haliyle bıraktı. Hacılar toplandığında onlara şöyle seslendi: "Müslümanlar! Kâbe konusunda bana akıl verin; onu yıkıp yeniden mi yapayım, yoksa onu olduğu gibi bırakıp restore mi edeyim?" Bunun üzerine İbn Abbas şöyle dedi: "Benim Kâbe konusunda şöyle bir görüşüm var: Olduğu gibi bırakıp restore etmen ve böylece, zamanında ashabın islama girdiği, Resulüllah (s.a.v.)'in peygamber olarak gönderildiği bina ve taşlara dokunmaman daha hayırlıdır." Bunun üzerine Abdullah b. Zübeyr şöyle karşılık verdi: "İçinizden birinin evi yansaydı, onu yenilemeden gönlü rahat eder miydi?! Rabbinizin evi buna daha layık değil mi?! Andolsun ki ben Rabbimle üç defa istihare yapacak ve gereğini yerine getirmek üzere son kararımı vereceğim."

Abdullah b. Zübeyr üç istiharesini tamamladıktan sonra Kâbe'yi yıkmaya karar verdi. Fakat orada bulunanlar Kâbe'den ilk taşı sökecek olanın başına gökten bir bela gelmesinden korktular. Nihayet bir kişi Kâbe'nin çatısna çıkarak bir taşı söktü ve aşağıya attı. Oradakiler de bu adama bir şey olmadığını görünce işe koyuldular. Abdullah b. Zübeyr ahşap direkler dikip etrafını örtüyle kapladı. içerden inşa işini sürdürürken hacılar örtülü alanın etrafında tavaf ibadetlerini yerine getirdiler. Kâbe, her zaman olduğu gibi tavaf edenlerle doldu taştı.

Abdullah b. Zübeyr der ki: "Hz. Aişe'nin şöyle dediğini işittim: Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kavmim küfrü bırakıp yeni müslüman olan bir kavim olmasaydı ve Kâbe'ye harcayacak imkanım olsaydı, Hicr'in beş zirâ'lık bir bölümünü Kâbe'ye dahil eder ve ona hem giriş hem de bir çıkış kapısı yapardım." hadisini rivayet ettikten sonra: "Ben artık bu imkanlara sahibim ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kavmi hakkında taşıdığı endişeyi de taşımıyorum."

Abdullah b. Zübeyr Kâbe'yi yıkıp onu yer seviyesinde, Hz. İbrahim (a.s.)'ın attığı temeli açtı ve onun altı küsur zirâ Hicr'e dahil olduğunu gördü, temel sanki deve boynu gibiydi, kırmızı taşlar, tıpkı parmakların birbirine geçirildiği gibi örülmüştü.

Hafriyat esnasında bir mezara rastlamış: "Bu İsmail'in annesinin mezarıdır" demiş ve saygın insanlardan elli kadar kişiyi buna şahit tutmuştu.

Abdullah b. Mütî Adevî elindeki bir demiri Kâbe'nin temeline soktuğunda, duvarların tümü sallanarak çatladı ve tüm Mekke'yi saran bir çatırdama sesi koptu; ses Mekke'lileri ürkütmüş ve ardından Abdullah b. Zübeyr: "Şahid olun, ey insanlar" diye seslenmişti. Daha sonra Abdullah b. Zübeyr Kâbe'yi bu temel üzerine inşa etmiş ve yer seviyesinde, karşılıklı iki kapı koymuştu.

Abdullah b. Zübeyr Kâbe'nin yüksekliğine dokuz zirâ ekleyerek onu yirmiyedi zira'a çıkarmıştır.

Kâbe duvarının enini iki zirâ yapmıştır.

Kureyş'in inşa ettiği altı sütun yerine, Kâbe'nin içine sadece üç sütun yerleştirmiştir.

San'â'dan mermer getirterek, aydınlık olması için onu kenarlara yerleştirmiştir.

Kâbe kapısına, uzunluğu onbir zirâ olan iki kapı kanadı takmıştır.

Kâbe'nin çatısına doğru çıkan, ahşaptan kavisli bir merdiven yaptırmıştır.

İnşasını tamamladıktan sonra onu ketenden mamûl kaliteli Kabatî kumaşıyla süslemiş ve hem içten hem de dıştan güzel kokularla tütsülemiştir.

Abdullah b. Zübeyr (r.a.) Kâbe'ye yüz adet deve kurban ettikten sonra tavafını yapmış ve Kâbe'nin bütün rükünlerini istilâm etmiştir.

HACCAC BİN YUSUF ES-SEKAFİ'NİN KABE'Yİ İNŞASI

Haccâc, Abdullah b. Zübeyr'i öldürüp Mekke'ye girdikten sonra, Abdülmelik b. Mervân'a, Abdullah b. Zübeyr'in gerçekleştirdiği tüm çalışmaları bir mektupla bildirdi. Abdülmelik b. Mervân ona: "Abdullah'ın Hicr'den alıp Kâbe'ye kattığı kısmı yık ve Kâbe'yi eski haline çevir; batı tarafından açılan kapıyı kapat ve diğerini de bırak" diye bir ferman gönderdi.

Haccâc Hicr'de yer alan duvarı yıkıp onu eski haline çevirdi ve bu alanı Hicr'e dahil etti.

Haccâc, Abdullah b. Zübeyr'in, Kâbe için koyduğu ahşap merdiveni kaldırdı.

Kapının boyunu beş zirâ kısalttı.

Batı tarafındaki kapıyı kapattı ve asıl kapıyı eski haline çevirdi.

SULTAN IV. MURAD HAN'IN KABE'Yİ İNŞASI

19 Şâban 1039 H. Çarşamba günü Mekke'de büyük bir yağmur yağmış ve oluşan seller sonucu Mescid-i Haram'ın içi sularla dolmuştu. Perşembe günü Şâmî (Şâm yakasına bakan) duvarı tamamıyla, doğu ve batıya bakan duvarların bir kısmı yıkılmıştı. Yağmur devam etmiş ve oradaki insanlar büyük bir panik yaşamışlardı.

Müslümanlar, Sultan IV. Murad Han'ın direktifiyle Kâbe'yi önceki hali üzere inşa etmeye başlamış ve 2 Zilhicce 1040'da, altı buçuk ay gibi kısa bir zamanda inşasını bitirmeye muvaffak olmuşlardır.

Kâbe'nin son inşası bu olmuş ve günümüze kadar aynı şekliyle kalmıştır. Suud ailesi döneminde de bazı genişletme faaliyetleri gerçekleştirilmiştir.

SUUD GENİŞLETMESİ

Hadimul Haremeyn Kral Faht b. Abdulaziz göreve gelir gelmez Mescid-i Haram'a büyük önem vermiş ve Haremeyn tarihindeki en büyük genişletme projesini başlatmıştır. Bu sayede Mescid-i Haram normal günlerde yaklaşık 730 bin, hac mevsiminde ise bir milyondan fazla kişinin namaz kılmasına uygun hale gelmesi hedeflenmiştir. Bu projenin şu ana kadarki toplam maliyeti yirmi dokuz milyar Suud riyalidir.

Mescid-i Haram'ın bakım ve genişletilmesi projesi için Hicri 1409 yılı Safer ayında temel atılmış çalışmalara ise Hicri 08.06.1409 tarihinde başlanmıştır. Mescid-i Haram'da yapılan genişletmeler, Harem'in batı cihetinde Umre ve Melik kapıları arasında kalan bölüme ilave edildi. Yapılan genişletmeler 190 bin kişinin namaz kılabileceği 76 bin m²'lik bir alanı kapsamaktadır. Bu alanın 130 bin kişinin namaz kılmasına elverişli 59 bin m²'lik bölümü Harem'in dış alanıdır.

Böylece Harem'in içinde ve dışında genişletmeler sonundaki toplam alanı, normal zamanlarda 730 bin, hac mevsiminde ise bir milyondan fazla kişinin namaz kılabilceği şekilde 361 bin m²'ye ulaşmıştır.



Sonra Abdülmuttalib kazı işlerine devam ettiğinde kuyuda altından iki ceylan heykeli buldu. Bu heykelleri, Cürhüm kabilesi, Mekke'den çıkarılmaları üzerine gömmüşlerdi. Bu kuyu İbrahim (a.s.)'ın oğlu İsmail'in kuyusuydu. Abdülmuttalib, zemzemi bulmaya muvaffak olunca sonra milleti nezdinde büyük bir şeref ve pâye kazandı.zira burası Allah'ın evinin yeridir.



HACERÜ'L ESVED

Hacerü'l-Esved'i Kâbe'ye ilk koyan İbrahim (a.s.) olup, o taş, bir Cennet yakutudur.

Benî Bekr b. Abdümenat b. Kinane ve Ğaysan b. Huzaa, Cürhüm kabilesini Mekke'den çıkardığında Cürhüm kabilesinden Amr b. el-Hâris b. Maddâd, Kâbe'de bulunan iki ceylan heykeli ile Hacerü'l-Esved'i alıp Zemzem kuyusuna gömdü. Sonra beraberindekilerle Yemen'e doğru gitti.

Hacerü'l-Esved Zemzem kuyusunda çok kalmadı; zira Huzâa kabilesinden bir kadın, yerini kabilesine haber verdi. Bu kadın, Cürhüm'lüleri, Hacerü'l-Esved'i Zemzem kuyusuna gömerken görmüştü. Bunun üzerine Huzaa kabilesi Hacerü'l-Esved'i kuyudan çıkardı ve eski yerine koydu. Bu hadise, Kusay b. Kilâb'ın Kâbe'yi inşasından önceydi.

Ebu Tâhir Karmatî 7 Zilhicce 317 H.'de, Kâbe'de tavaf yapıp ibadet eden insanları öldürmüş ve Hacerü'l-Esved'i yerinden çıkarmıştır. Sonra Câfer b. Allâc'a emretmiş ve Hacerü'l-Esved alınıp Hecer denen bir yere götürülmüş ve böylece Kâbe'deki yeri boş kalmıştır. Daha sonra Kurban bayramının birinci günü 339 yılında geri getirilinceye kadar, tavaf edenler teberrüken boş yere ellerini koymuş ve Hacerü'l-Esved'i istilâm etmişlerdir. Böylece Hacerü'l-Esved 22 yıl Kâ'be'den uzak kalmıştır. Hacerü'l-Esved'i Sinbâr b. Hasen el-Karmatî yerine iade etmiştir. Karmatî'ler Kâbe'de bin yediyüz kişiyi öldürüp, kimisini zemzem kuyusuna gömmüş, kimisini de Harem bölgesine yaymıştır. Sonra insanların mallarına el koymuş, Kâbe'ye ait süs ve zinetleri talan etmiş ve örtüsünü yırtıp yandaşlarıyla paylaşmıştır. Buna ilaveten Mekke'deki evleri talan etmiş, Kâbe'nin kapısını yerinden sökmüş ve saf altın olan Altınoluk'un sökülmesini emretmiştir. Mekke'de onbir gün kaldıktan sonra memleketi olan Hecer'e gitmiş ve Hacerü'l-Esved'i beraberinde götürmüştür.

H. 363 senesinde de Rum diyarından bir adam gelmiş ve eline kazma alarak Hacerü'l-Esved'in bulunduğu köşeye bir darbe indirerek bugünkü mevcut yarığı oluşturmuş, sonra ellerini kaldırıp ikinci bir defa vurmak istemesi üzerine Yemen'li bir kişi tarafından yaralanarak engellenmiştir.

H. 413 senesinde de Fatımîler, hükümdar Abîdînin tahrik ettiği bir gurup yandaşlarını Mısır'dan Kâbe'ye göndermişlerdi. Bu azgın kişilerin içinde kırmızı benli, sarı saçlı, boylu poslu, iri ve uzun, elinde kılıcı ve bir tokmağı bulunan korkunç birisi vardı. Bu adam Hacerü'l-Esved'e üç darbe indirmiş, ondan kıvılcımlar çıktıktan sonra: "Bu taşa, daha ne zamana kadar tapılacak?! Ben bugün bu evi yıkacağım ve beni ne Muhammed ne de Ali bundan alıkoyamayacaktır" diye haykırmış. Bunun üzerine suvariler etrafını kuşatmış ve kendisiyle beraberindekileri öldürmüşlerdir.

H. 990'da yabancı bir adam gelip Hacerü'l-Esved'e elindeki bir aletle vurmuş ve arkasından hükümdar Nâsır o adamı hançerleyip öldürmüştür.

H.1351'de Muharrem ayı sonlarında Afganlı birisi gelip Hacerü'l-Esved'den bir parça söküp çıkarmış ve Kâbe örtüsünün bir kısmı ile merdiven basamaklarından bir parça gümüşü çalmıştır. Oradaki bekçilerin durumu farketmesi üzerine, adam tutuklanmış ve idam edilmiştir. Yirmisekiz Rebîü'ssânî 1351 senesinde Suud ailesinden Kral Abdulaziz b. Abdurrahman Faysal, Taif'ten Mescid-i Haram'a gelerek o mel'ûn Afganlının söküp çıkardığı parçayı yerine koymuştur. Bu işlem de mütehassıs kimselerin önderliğinde misk ve amberin katılmış olduğu bir terkip hazırlanıp uzman bir kişinin Hacerü'l-Esved'i yerleştirmesiyle gerçekleştirilmiştir.


KABE'NİN KAPISI

İbrahim (a.s.)'in inşa ettiği Kâbe'de, yerle aynı hizada tek bir kapı mevcuttu.

Kureyş, Kâbe'yi yeniden inşa ederken Ebu Huzeyfe b. el-Muğire'nin teklifi doğrultusunda, kapı yerden yüksek tutulmuştur.

Abdullah b. Zübeyr'in inşasında Kâbe'de, kapı tekrar yer seviyesinde tutulmuş ve buna ilâve olarak Kâbe'nin batı tarafında Rükn-i Şâmî ile Rükn-i Yemânî arasında bir başka kapı daha yapılmıştır.

Haccâc döneminde kapı tekrar Kureyş'in inşa ettiği şekle iade edilmiş ve batı tarafındaki kapı kapatılmıştır.

Şu an mevcut kapı ise, saf altından yapılmış olup, Kral Halid b. Abdulaziz tarafından yaptırılmıştır.


MAKAM-I İBRAHİM

Makam-ı İbrahim, Hz. İbrahim (a.s.)'ın Kâbe'yi inşa ederken, örülen duvarın boyunu aşması üzerine, üstüne çıkıp inşaatı devam ettirdiği taştır. İsmail (a.s.) bu taşı, babası üzerine çıksın diye koymuştur.

Malumdur ki, İbrahim (a.s.), Kâbe'yi inşa ettiğinde, duvarın yüksekliği sadece dokuz zirâ idi. Kureyşliler, Kâbe'yi inşa ettiklerinde bu yüksekliği onsekiz zirâ'a çıkarmışlardır. Sonra Abdullah b. Zübeyr bu yüksekliği yirmiyedi zirâ'a çıkarmış ve aynen öyle kalmıştır.

Bu taş Hz. Ömer'in halifeliği dönemine kadar Kâbe'nin duvarına, ilk halinde olduğu gibi, bitişik olarak bırakılmıştır. Hz.Ömer bu taşı Kâbe'nin etrafında tavaf eden kalabalıkların, taşın yanında namaz kılanları rahatsız etmemeleri için, Kâbe'nin gerisine çekmiştir.

Hz. İbrahim (a.s.)'ın ayak izleri bu taş üzerinde hâlâ mevcut olup, meşhûr kasidesinde Ebu Talib bu gerçeği şöyle dile getirmiştir:

"İbrahim'in taş üzerindeki ayak izleri dipdiri,


Yalınayak halde giymemişti hiç bir şeyi."

Ebu Tâlib bu beytiyle İbrahim (a.s.)'ın çıplak ayaklarının o taşa gömüldüğünü, böylece yalınayak bir halde ayak izlerinin taşın üzerinde iz yaptığını ifade etmek istemiştir.


HİCR-İ İSMAİL

İbrahim (a.s.), Kâbe'yi inşa ettiğinde, Kâbe'nin yüksekliği dokuz zirâ idi ki, bu sadece bugünkü yüksekliğin üçte birini teşkil etmektedir. Beş zira'lık bir temel üzerine kurulan ve bugünkü Hicr-i İsmail'i (a.s.) içine alan kısım, İbrahim (a.s.)'ın inşa ettiği Kâbe'nin sınırları içindeydi. Programı kullanan kimse daha önceki Hicr'in hacmiyle şimdikinin hacmini çok kolay bir şekilde ayırdedebilir. Şöyleki; Kâbe'nin kuzey duvarının karşısına düşen ve düz olan Hicr'in büyük bir kısmı Kâbe'nin bir cüzüdür. Bunun yanında, şimdiki Hicr'in yuvarlak ve kavisli olan kısmı, aynen İbrahim (a.s.)'ın inşa ettiği şekliyle eski Hicr'dir.

Kureyş Kâbe'yi inşa ederken Kuzey duvarı beş zirâ güneye doğru çekmiş ve onu Hicr'e dahil etmiştir.

Abdullah b. Zübeyr Kâbe'yi yeniden inşa ederken, onu, İbrahim (a.s.)'ın inşa ettiği şekle geri çevirmiş ve Hicr'in bu alanını Kâbe'ye dahil etmiştir.

Haccâc b. Yusuf ise Hicr'i bu günkü konumuna geri çevirmiştir. Gerçekte Hicr iki kısma ayrılmıştır; Kâbe'ye yakın olan kısmı, ki aslında burası Kâbe'nin bir cüzüdür. Yuvarlak ve kavisli kısım, o da eski Hicr'dir.

İsmail ile annesi Hâcer'in mezarlarının Hicr'de olduğu söylenmektedir ki, Altınoluk ile Hicr'in batı kapısı arasında bir yerdir. Doğrusunu en iyi Allah bilir!

HİCR-İ İSMAİL'İN TAMİRATI

Hicr'in taşlarını ilk defa mermerle kaplayan, Halife Abbas Ebu Cafer Mansûr olup bu işlem, hicrî 140 senesinde gerçekleştirilmiştir.

H. 161 senesinde Halife Mehdî bunları yenilemiştir.

H. 241 senesinde Halife Mütevekkil Alallah tarafından yenilenmiştir.

Mu'tedid Abbas, H. 283 senesindeki halifeliği döneminde Hicr-i İsmail'i restore etmiştir. Arkasından Cevâd lakabıyla meşhur vezir Cemaleddin H. 550 yılında restore ettirmiştir.

Nâsır Abbas, H. 576'da restore etmiştir.

Nâsır Kâlâvûn, H. 720'de restore etmiştir.

Mansûr Ali b. Melik Eşref Şaban b. Hüseyn b. Melik Nâsır Muhammed b. Kâlâvûn tarafından H. 781 yılında restore edilmiştir.

Kara Beysak tarafından restore edilmiştir.

Komutan Alaaddin tarafından H. 822 yılı Recep ayında bir restorasyondan geçirilmiştir.

Hükümdar Zeynüddin Mukbil Kadîdî tarafından H. 826 senesinde restore edilmiştir.

Sevdûn Muhammedî tarafından, Mısır'dan getirilen mermerlerle H. 838 yılında bir restorasyondan geçirilmiştir.

Hiç yorum yok: